Tasarımda özgürlük, çoğu zaman sınırların yokluğu olarak algılanır. Oysa gerçek özgürlük, sınırları bilinçli biçimde çizip, onları kendi dilimizde yeniden tanımlamaktır. Mimarlıkta Le Corbusier’in brutalist yaklaşımı nasıl ki yalın formlar, cesur kütleler ve ham malzemelerle kendi estetik devrimini yarattıysa; EDDA STUDIO’nun köşeli hatlara sahip çantaları da aynı cesur tavrın modadaki yansımasıdır.
Le Corbusier’in beton kütlelerinde, işlev ile estetik arasında sert ama dürüst bir denge vardır. Dekorasyona değil, yapının özüne konuşur. Her köşe, her düzlem bir anlam taşır. Gereksiz hiçbir çizgi yoktur — sadece formun saf ifadesi.
EDDA’nın tasarımlarında da bu dilin izleri var. Köşeli silüetler, net hatlar, fazla kıvrımdan arındırılmış bir zarafet… Her bagetin, her köşenin ardında işlev ve estetik aynı anda düşünülür. Tıpkı bir yapının kütlesi gibi, çanta da kendi ağırlığını, duruşunu ve varlığını ifade eder.
Özgürlük, bazen yuvarlak hatlarda değil, keskin köşelerde saklıdır. Keskinlik, kararlılık ve özgüven ister. Tıpkı EDDA kadınının duruşu gibi… Brutalist mimarinin beton duvarları arasında nasıl sonsuz bir özgürlük hissi doğuyorsa, EDDA’nın köşeli çantaları da taşıyana kendi bağımsızlığını hatırlatır.
Mimarlık ve moda, ölçekleri farklı olsa da aynı ilkelere bağlıdır: form, işlev, malzeme. Le Corbusier’in yapılarında betonun hamlığı nasıl kusursuz bir estetik yaratıyorsa, EDDA’nın derisi ve kumaşı da dokusuyla aynı dürüstlüğü taşır. Bir binanın cephe çizgileriyle bir çantanın form çizgileri arasındaki kesişim noktası — işte bu, tasarımda özgürlüğün evrensel dilidir.